Türkiye’de 1 milyondan fazla kişiye çocuklarını okula gönderebilmeleri için şartlı eğitim yardımı yapıldı. DW Türkçe’ye konuşan uzmanlar, bu rakamın çocuk işçiliği verileriyle birlikte okunması gerektiğini söylüyor.
2026 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı dün Resmî Gazete’de yayımlandı. Türkiye’nin başta ekonomi olmak üzere eğitim, sağlık ve spor gibi alanlardaki hedeflerinin yer aldığı programın en dikkat çekici yanı ise sosyal yardım alan kesimlerle ilgili veriler oldu.
Gelir seviyesi düşük ailelere, çocuklarının daha iyi koşullarda yetişmelerini sağlamak amacıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından sağlanan Sosyal Ekonomik ve Destek programı (SED) hizmetlerinden yararlanan çocuk sayısının Ağustos 2025 itibarıyla bir önceki yıla göre 9 binden fazla artarak 178 bin 469’a yükseldiği açıklandı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Temmuz ayında (SED) ödemesinin 8 bin 198 liraya, koruyucu ailelere çocuk başına yapılan ödemelerin aylık ortalamasının 13 bin 096 liraya yükseldiğini açıklamıştı.
“Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı yoksulluğun itirafı”
DW Türkçe’nin konuyla ilgili görüşlerine başvurduğu Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner Akpınar, Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nın bir yanıyla “yoksulluk itirafı” olduğunu söylüyor. Ailelerinin, çocuklarına en temel haklarından birini sağlamak için bile desteğe muhtaç hale getirildiğine dikkat çeken Akpınar, “Bir çocuğu okula gönderememek; ona kıyafet alamamak, beslenme çantası hazırlayamamak anlamına geliyor. Maddi yaşam koşulları açısından en temel şeyleri yapamaz durumda bu aileler” diyor.
SED yardımının, ailesinin derin yoksulluk nedeniyle bakamadığı çocuklar için yapıldığına dikkat çeken Derin Yoksulluk Ağı kurucusu Hacer Foggo, ziyaret ettiği evlerde bu yardımın bir çocuk için verilmeye başlandığını söyledi. SED yardımı alan çocukların hak temelli olarak sürekli izlenmesi gerektiğini belirten Hacer Foggo, desteğin bağımlılık ilişkisi yaratmadan ve hak temelli şekilde sağlanması gerektiğini şu şekilde anlatıyor:
“Gıda enflasyonunda Avrupa’da birinciyiz. Kirada aynı şekilde. Bu aileler bir yıl içinde birkaç kez el değiştiriyor. Yalnız bir anne 8 bin lira ile çocuğunu nasıl okulda tutabilir? İkinci çıkmaz ise kadın sigortalı bir iş bulduğunda bu yardım kesiliyor. Bağımlılık dediğimiz şey bu. Sosyal destekler hak temelli biçimde yapılmalı.”
Şartlı eğitim desteği azaldı
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan 2026 Yıllık Programı’na göre, yıl ekonomik zorluklarla mücadele eden bir milyon 115 bin 907 kişiye, çocuklarının okula gidebilmesi için “şartlı eğitim yardımı” yapıldı. Bu kapsamda ailelere toplam 216,6 milyon TL maddi destek sağlandı. Geçen yıl yayımlanan rapora göre şartlı eğitim yardımı kapsamında Ağustos 2024 itibarıyla bir milyon 662 bin 27 kişiye yaklaşık 1,1 milyar TL yardım yapılmıştı.
Ancak hane başına sağlanan yardım miktarı oldukça tartışmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, eğitim dönemi içerisinde aylık 4 günden fazla devamsızlık yapılmaması koşuluyla iki ayda bir düzenli nakdi yardım sağlıyor. Ailelere, ilköğretime giden kız öğrenciler için 100, erkek öğrenciler için 90 TL, liseye giden kız öğrenciler için 150, erkek öğrenciler için 130 TL ödeniyor.
“Çocuk işçiliği ve devamsızlıklara bakmak gerek”
Hacer Foggo’ya göre şartlı eğitim desteği verilen öğrenci sayısının geçen yıla kıyasla azalmasıyla ilgili verilere de birkaç açıdan yaklaşmak gerekli. Devamsızlık sayısı 1 ayda 4 günü geçen öğrencilere yapılan desteğin kesildiğini hatırlatan Foggo, resmî verilere dikkat çekiyor. Buna göre ilkokulda devamsızlık oranı yüzde 11,6, ortaokulda yüzde 14,8, lisede ise yüzde 27.
Çocuk işçilik oranlarının 5 yılda yüzde 10 arttığını da hatırlatan Foggo, “1 milyona yakın çocuk işçi var. Bir sürü çocuk devamsızlık yapıyor. Çocuk işçiliğinin bu kadar artmasının nedeni derin yoksulluk” diyor.
Taner Akpınar da istatistiklerin doğru okunması için çocuk işçiliği verilerine bakmanın şart olduğunu belirtiyor ve şunları söylüyor:
“1994’te çocuk işçi sayısı 3 milyona yakındı. 2019’da 720 bin. Bu bir başarı mı, elbette değil. Sayı azaldı diye yakıcı bir sorun olduğunu reddedemeyiz. Bu yardıma rağmen okulu terk etmiş ve bu nedenle bu yardım alamayan çocuklardan bahsediyor da olabiliriz.”
Söz konusu yardımlara bakarak devletin çocukları eğitimde tutmaya çalıştığını düşünmenin hatalı bir yaklaşım olacağını belirten Akpınar, devletin gerçekte “çocukları iş gücü piyasasına sürdüğünü” ifade ediyor.
Millî Eğitim Bakanlığının (MEB) 30 Eylül’de yayımladığı 2024-25 eğitim-öğretim yılı örgün eğitim istatistiklerine göre, zorunlu eğitim çağında olmasına karşın yaklaşık 611 bin 612 çocuk eğitim dışında. Okul öncesindeki öğrenci sayısı da 2022-23 eğitim-öğretim yılından bu yana geriliyor.
“Sistem tamamen değişmeli”
Sistemin tamamen değişmesi ve her okula bir sosyal hizmet uzmanı bulunması gerektiğini dile getiren Foggo, “Çocuklar okullarını bırakıyor. Bu desteklerle çocuklar ve aileler kaliteli şekilde hayatlarını yaşayamıyor. Bu sayıları programa koyup bütüncül şekilde insan hakları temelli bir yoksulluk politikası geliştirilmezse bu sorun büyümeye devam edecek” diyor.
Kaynak: DW Türkçe









