Dünyaca ünlü sanatçı Ahmet Güneştekin, HaberLog’a verdiği özel röportajda hafıza, kimlik ve barış üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Sanatın toplumsal yaralara dokunan yönünü anlatan Güneştekin, barışın yalnızca bir siyasal süreç değil, aynı zamanda bir yüzleşme ve özgürleşme alanı olduğuna vurgu yaptı.
“Bu coğrafyada hiçbir yara sessiz değildir”
Toplumsal hafızanın her detayının insana konuştuğunu belirten Güneştekin, sanatına yön veren temel duyguyu şöyle anlattı:
“Toprağın altında gömülü kemiklerden, boşaltılmış köylerin rüzgârında savrulan küle kadar her şey konuşur. Ve ben, yıllardır bu konuşmayı dinleyen bir sanatçıyım. Sanatım, bu toprakların yüzyıllardır biriktirdiği acıların görünmez kroniğidir.”
Güneştekin’e göre bir halkın acısı diğerinin umuduyla yan yana durduğunda barışın ilk kıvılcımı ortaya çıkıyor. “Bu ülkede tek başına bir acı yoktur,” diyerek hafızanın birbirine dokunan kaderler bütünü olduğunu hatırlattı.
“Türkiye bir barış denemesi yaşadı ama derinleşemedi”
Röportajda geçmiş barış girişimlerine de değinen Güneştekin, yüzleşme eksik kaldığında barışın yalnızca bir kelimeye dönüştüğünü söyledi:
“Umut verdi, nefes aldırdı ama derinleşemedi. Silahların gölgesinde geçen on yıllar, yakılan köylerin küllerinden yükselen göç yolları ve cezaevlerine sinmiş adaletsizlik… Bunların hepsi inkâr edilemez bir hafıza bıraktı.”
Bugün de yeni bir eşiğin konuşulduğunu dile getiren sanatçı, barışın gerçek bir gelecek olabilmesi için toplumsal hakikatlerin görünür kılınması gerektiğini belirtti.
“En kötü barış bile, savaş karanlığından insancıldır”
Güneştekin’in en vurucu sözlerinden biri ise barışın insani yönüne dair oldu:
“En kötü barış bile, savaşın körleştiren karanlığından daha insanidir. Ama gerçek barış yalnızca silahların susması değildir; düşüncenin, kimliğin, dilin ve hafızanın özgürleşmesidir.”
Kimlik Meselesi ve Toplumsal Baskı
Sanatçı, kimliklerin tek tipleştirilmesine yönelik eleştirilerini de açıkça ifade etti:
“Kimliklerin tek tipleştirilmesi… Saygının gönülden çıkmadığı, sevginin zorla dayatıldığı her yerde baskı vardır; bu baskı zamanla şiddete dönüşür.”
Bu durumun Kürt meselesinin en derin kültürel ve psikolojik katmanlarından biri olduğuna dikkat çekti.
“Bir halkın dili, hafızası ve kaderi özgür olmalı”
Güneştekin, barışın toplumsal eşitlikten geçtiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
“Bir toplumun yarısı dışarıda, yarısı içeride bırakılarak barış olmaz. Kendi dilinde yaşama, kendi dilinde eğitim ve düşünme hakkı özgürce kullanılmalıdır. Cezaevindeki her kimlik ve fikir de sürecin eşit bir parçası yapılmadıkça barış temenni olur, gelecek değil.”
Sanatın barıştaki rolü
Yirmi yıldır sanatında hafıza, yüzleşme ve kayıp gibi kavramları işlediğini söyleyen Güneştekin, bugün bu kavramların siyasetten topluma herkesin diline yerleşmiş olmasının tesadüf olmadığını belirtti:
“Sanat barışı süslemez; barışın neden zorunlu olduğunu hatırlatır. Yaranın kökünü görünür kılar. Benim işim de bu ülkenin susturulmuş dillerinde, duvarlara sinmiş çığlıklarında biriken hafızayı insanlığın ortak hikâyesine tercüme etmektir.”
“Hakikati konuşmadan iyileşme olmaz”
Olası yeni bir sürece dair beklentilerini de paylaşan Güneştekin, hakikatle yüzleşmeden barışın mümkün olmayacağını söyledi:
“Eğer bugün yeni bir süreç başlıyorsa yine aynı soruyu soracağım: Hakikati konuşmadan iyileşebilir miyiz? Cevabım değişmeyecek: Hayır. Ama hakikatin konuşulduğu yerde barış, tıpkı güneş gibi mutlaka doğar.”
Kaynak: Haberlog







