HDP’nin vekilliğini ve belediye başkanlığını yapan Ayhan Bilgen Kemalist çizgisi ile bilinen ODA TV’ye konuştu
İşte o haber:
Ayhan Bilgen, üç dönem HDP milletvekilliği yapan, Kars Belediye Başkanı iken yerine kayyum atanıp bir süre cezaevinde kalan bir isim…
HDP’yle yollarını ayırdıktan sonra bir süre kendi kurduğu SES Partisi’nde siyaset yaptı. Şimdi ise herhangi bir parti mensubu değil, dernek faaliyetlerini sürdürüyor…
Kendisiyle İstanbul’da Doğu Akdeniz – Karadeniz Konferansı’nda karşılaştık. Terörsüz Türkiye sürecini konuştuk. Ayhan Bey, süreç konusunda iyimserdi, fakat bazı endişeleri de yok değil… Sürecin kırılganlığını hesaba katıyor. DEM’in rol çalan bazı yaklaşımlarını ise eleştiriyor. Bilgen, YPG’nin Suriye’deki ayrılıkçı tutumu konusunda önemli uyarılar yaptı. İşte o röportajımız:
– Ayhan Bey, Terörsüz Türkiye sürecini genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Gidişat olumlu ilerliyor mu? Zorluklarıyla birlikte değerlendirdiğinizde, kanaatiniz nedir?
– Önceki girişimlerle kıyasladığında daha dikkatli davranıldığı ve eski yanlışlardan ders çıkartıldığı izlenimi veriyor. Bu sevindirici ve umut verici bir durum. Ama bu risklerin olmadığı anlamına da gelmiyor. Aktörlerden kaynaklı riskler var, özellikle siyasal söylemler ve mesajlar üzerinden söylüyorum bunu. Siyasi parti temsilcilerinin, özellikle DEM yöneticileri için söylüyorum… Kendilerini örgütün yerine koymamaları ve tam da kendi beyan ettikleri şekliyle yetki Öcalan‘daysa, Öcalan’ın sözlerinin içini boşaltmadan, bağlamından koparmadan, anlamından uzaklaştırmadan bir yaklaşım sergilemeleri gerekiyor. Çünkü bu sürecin sonuçta asıl öznesi Öcalan. Yani silah bırakma ekseninde ilk adımı atan, ilk çağrıyı yapan ve bir irade olduğu beyan edildiği için, deklare edildiği için yetki kendisinde diye tarif edilen muhatap, özne Öcalan.
SİLAHLA İLGİLİ KONULARDA ROL ÇALMAK…
Tabii ki milletvekillerinin, siyasi aktörlerin söyleyeceği söz var, yapacakları işler var. Ama o daha çok demokratikleşmeyle ilgili, muhtemelen bir hukuk inşasıyla ilgili, anayasayla ilgili çalışmalar üzerinden olmalı. Silahla ilgili konularda sözün, yetkinin kendilerinde olduğu zannına bence kapılmamalılar. Benim en önemli gördüğüm risk bu… Siyasi popülizmle işin zarar göreceği bir duruma sebebiyet vermemeliler. Bu konuda popülizm tuzağına düşmemeliler. Kendi fanatik kitlelerinin beklentileri üzerinden toplumun genel beklentisine, talebine zarar vermemeliler.
IRAK VE SURİYE’DE FIRSATÇILIKTAN KAÇINMAK GEREK
– İkinci risk ise tamamen dış politikayla ilgili. Sonuç itibariyle, şu anda aslında zaten Türkiye’nin kendi içinde güvenlik sorunu büyük oranda çözülmüşken, Türkiye konuyu bölgesel barış bağlamında el alıyor. Dolayısıyla Irak’ta ve Suriye’de yeniden parçalanmayı, iç savaşı, kaosu getirecek fırsatçılıktan herkesin kaçınması gerekiyor. Çünkü bu coğrafyada küçük olsun, benim olsun ve kolay olsun yaklaşımı, genellikle çok tehlikeli yerlere evrilir. Suriye’de ülke bütünlüğünü koruyan ve merkezde herkesin temsilini esas alan, kimseyi dışlamayan, kimseyi yok saymayan, kimseye ayrımcılık yapmayan bir sistem, esas alınmazsa… Irak’taki formülü Suriye’de deneme girişimi tekrar ederse, ne yazık ki üzülerek ifade ediyorum hem Suriye’nin hem Irak’ın geleceği tehlikeye girebilir. Bu da Kürtleri hedef haline getirecektir. En büyük zararı Kürtlere verecektir. Dolayısıyla daha önceki ezberlerden, daha önceki denemelerden hareket edilmemeli.
Eski HDP Milletvekili Ayhan Bilgen, Odatv’ye yorumladı: ‘YPG, Öcalan’ı dinlemezse Kandil müdahalesi gelir… DEM neden İsrail’i eleştirmiyor’ – Resim : 3
– Peki en çok merak edilen sorulardan biri şu: Abdullah Öcalan da silah bırakma talimatı verdi. Sembolik olarak da Süleymaniye’de bir tören yapıldı. KCK da bu işin içerisinde. En başta onun başındaki kişi silahını bıraktı. Peki bunun altındaki YPG yapılanması bu karara nasıl direnebiliyor? Ve tersi yönde nasıl uygulamalarda bulunuyor? YPG, Öcalan’ı dinlemiyor mu?
4 ülkede KCK örgütlenmesi var. İran’ı ayrı tutarsak yani İran’daki durum daha farklı… Bugün itibariyle yoğunluk Irak’taki silahlı yapıda gibi gözüküyor. Yani bu çalışmanın asıl muhatabı KCK’nin de merkezi olan Irak’taki gelişmeler gözüküyor. Fakat Suriye ile eş zamanlı ve uyumlu yönetilmesi gerekiyor. Irak’taki durumla Suriye’deki durum arasında farklılıklar var. Bu farklılıkları gözetmemiz lazım. Suriye 14 yıllık iç savaşın sonunda yeniden kuruluyor. Bir bakıma bir tuval var elimizde, beyaz tuval var ve bir yeniden inşa süreci var. Yeni bir anayasa ve seçim sistemi kurulacak.
‘SURİYE, TÜRKİYE’Yİ İLGİLENDİRMEZ’ DİYEMEYİZ
– Irak öyle değil. Irak’ta sonuçta elde bir verili düzen var, kurulu bir düzen var. Suriye’de bu düzenin işlemediğini gördüğümüz boyutları var, riskler var. Federal yapıyla merkezi yapı arasındaki yetki karmaşası var. Geçmişte bağımsızlık ilanı çabaları var, tanınmadığı için, kabul görmediği için yarım kalmış girişimler var. Gelirlerin paylaşımında ihtilaflar var, bazen güvenlik gerilimleri yaşanıyor. Seçimler ertelenebiliyor. Seçimlerden sonra hükümet kurulamıyor. Bu sistemin krizleri var. Dolayısıyla Suriye’deki sürecin farklı olduğu çok açık. Fakat birbirinden bağımsız değil. Suriye’de ne olduğu Irak’takileri ilgilendirmez, Türkiye’yi ilgilendirmez deme hakkı, lüksü kimsede yok. Suriye’nin de kendine özgü bir mantıkla el alınması lazım.
İSRAİL’İN SURİYE’DEKİ HEDEFİNE GÖRE POZİSYON ALMAK
– Suriye’nin önce merkezi yönetiminin zayıflatılması arkasından adeta fiili bir bölünmeye doğru götürülmesi İsrail’in hedefi olarak gözüküyor. İsrail bunu çok somut tarif ediyor. Dürziler üzerinden, bir dönem Nusayriler üzerinden, şimdi Kürtler üzerinden bu planı uyguluyor. Dolayısıyla burada eğer kırmızı çizgi bölünmeye giden süreçse uzlaşılan nokta yani Kürtlerin de Suriye merkezi yönetiminde hak ettikleri temsili elde etmeleridir. Sonuçta Suriye’nin demografisini, sosyolojik gerçekliğini gözeterek, pekala merkezi yönetimde temsille de Kürtler güvenli bir kazanım elde edebilirler, kalıcı bir barışı temin edebilirler.
BATI VE DOĞU’DAKİ FEDERAL YAPILARIN FARKLILIĞI
– Ancak o konuda PKK-YPG’nin bir ısrarı var…
– Federal yapılar Batı ülkelerinde yerelden merkeze doğru şekillenmiştir. Örneğin tipik federal parlamenter sistemin örneği Almanya’dır ya da başkanlık sisteminde Amerika’dır. Her ikisinde de yerellerden merkeze doğru yetki devri vardır. İşte Almanya’da şehirler bir araya gelmiş, Alman ulus devletini inşa etmişlerdir. Amerika’da farklı ülkeler bir araya gelmiş federal ve konfederal bir yapıyla merkeze yetki devretmişlerdir. Yani yerelden merkeze yetki devreden bir federalleşme birliği sağlar. Ama Orta Doğu’da olduğu gibi merkezden yerele yetkileri devretme, aşama aşama çatışmayı, kırılmayı, ilk provokasyonda bölünmeyi, iç savaşı beraberinde getirir. Dolayısıyla Avrupa’daki bu federal sistem deneyimiyle Orta Doğu’daki federal sistem deneyiminin birbirinin zıttı olduğunu, artık net konuşmak gerekiyor.
ÖCALAN’IN FEDERASYONA KARŞI TAVRI
Öcalan’ın metni bağlayıcı ise Öcalan’ın dediği “Federasyon istemiyoruz, özellik istemiyoruz, mikromilliyetçilikler, etnokültürel yaklaşımlarla çözüm aramıyoruz” sözü eğer örgüt tarafından kabul ediliyorsa, sonuçta Suriye’deki Kürtler de dikkate almak durumundalar. Ama “Öcalan öyle diyor ama biz bildiğimizi yaparız”, yaklaşımı sergilenirse bu başka bir refleksi Türkiye için de tahrik eder. Türkiye’de zaten herkes bu durumu içselleştirmiş, kabullenmiş değil.
KCK’NIN SURİYE’YE BİR ETKİSİ VAR MI
– Peki KCK buna müdahale edebilir mi? Sonuçta bütün bu yapılar üstteki KCK’ya bağlı ise o zaman, oradan bunlara bir müdahale olur mu? ‘Siz nasıl bu sözü dinlemezsiniz’ diye?
Ben edilmesinin kaçınılmaz olduğu kanaatindeyim. Sonuçta tabii ki yani Suriye’nin geleceğine Suriyeliler karar verecek. Ama eğer bir dört parça tarifi yapılıyorsa ve KCK bunların çatı örgütlenmesi ise Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarında KCK’nın bir mücadelesi, bir yol göstermesi varsa, eğer öyleyse iddia ettikleri gibiyse… bunun gereğinin de ortaya konulması gerekiyor. Yoksa “Biz Amerika’yla işimizi götürürüz, kotarırız, İsrail’le iş yaparız” dendiğinde iki tane büyük risk doğacak. Birliktelikten söz etmek neredeyse imkansızlaşacak. Suriye Kürtlerinin tercihi bu yönde olursa, Türkiye Kürtlerinin güvenliği de tehlikeye girecek. Irak’ta da muhtemelen domino etkisi yapıp parçalanma gündeme gelecek. Dolayısıyla hani herkes sadece kendi bulunduğu ülkede kendi kararını verir, kendisi bildiğini yapar deme hakkı, lüksü, fantezisi bence yok.
TÜRKİYE’NİN MÜDAHALESİNE ZEMİN OLUŞTURUR
– Dolayısıyla ben KCK’nın bu konuda net bir irade sergileyeceği kanaatindeyim. İkircikli siyaset yürütürse, “Yani bize rağmen oluyor”, modunu geliştirirsek ki Türkiye’de de zaman zaman bunu görüyoruz… Bazen DEM siyasetine de bu yansıyor. Öcalan’ın söylemlerini kabulleniyor gibi gözüküp, feodal milliyetçi söylemlere prim veriliyor, popülizme bu anlamda prim veriliyor. Bu ikircikli söylemin doğuracağı bir tek sonuç olacaktır. Türkiye’nin bölgeye askeri müdahale yapmasına zemin oluşturacak.
– Peki bunu söylediğinize şu örneği verebilir miyiz? DEM Parti Suriye’yi karıştıran, arkasından İsrail olan Dürzi grupları destekleyen bir açıklama yaptı.
– Bence çok tek taraflı bir açıklamaydı. Aleviler de, Dürziler de gayet tabii Suriye’nin vatandaşları ve Suriye’de herkes kadar onların da hakları var. Her türlü provokasyondan uzak durulması lazım. Eski yaklaşımlarla HTŞ döneminin uygulamalarıyla, paramiliter yapıların provokasyona sebep verecek davranışları doğru değil. Yani bu anlamda Şara, geçici hükümet, bunu durdurmalı, bunu başarmalı. Ama böyle provokasyonlardan hareketle, Dürziler’e saldırı var… “Dürziler ayrılacak, İsrail’le birlikte hareket edecek. Nusayrilere provokasyonlar yapıldı, Nusayriler ayrılacak…” O zaman Suriye dört parça olacak demektir.
DEM PARTİ KEŞKE İSRAİL’İ DE ELEŞTİRSE
– Burada bir kere, Suriye’nin bütünlüğü ve Suriye’nin her yerinde herkesin hakkı olduğu, Şam’da, Halep’te herkesin hakkı olduğu, sadece bölgesel kazanımlarla fiili parçalanmaya gitmeme konusunda bir iradenin gelişmesi lazım. DEM Parti, keşke Dürzilerin can güvenliğini düşündüğü ve HTŞ’yi eleştirdiği gibi, İsrail’in planlarını, beyanları ve Suriye’ye dönük saldırıları konusunda da aynı güçlü vurgularla eleştirilerini ortaya koysaydı. Sonuçta burada evet, Suriye bir geçiş dönemi yaşıyor. Geçmişten devraldığı sorunlar var ama bu sorunlar, İsrail’in müdahaleleriyle kolay çözülme yoluna gitmez, tam tersine… İsrail’in her müdahalesi sorunu çözümsüzlüğe ve Suriye’yi iç savaşa sürükler. Bu iç savaşın getireceği sonuçları kimse öngöremez. Yani İran yeniden devreye girebilir, Türkiye askeri çözümlere yönelebilir. Bu da Kürtler açısından çok anlamlı bir sonuç da olamaz.
Osman Erbil – Odatv.com