MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçtiğimiz günlerde dile getirdiği TRÇ İttifakı’na dair “NATO, Türkiye’yi görmezden geliyorsa her iki yöne bakma zamanı gelmiştir” dedi. İsrail’in 6 farklı devletle savaş durumunda olduğuna dikkat çeken Bahçeli; Suriye’de ABD, Batı ve İsrail’in istikrarsızlığı sürdürmek istediğini belirterek “Türkiye’nin acil güvenlik ihtiyaçları bulunmaktadır” yorumunda bulundu.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçtiğimiz günlerde gündeme getirdiği Türkiye, Rusya ve Çin odaklı TRÇ İttifakı önerisine dair açıklamalarda bulundu.
Bahçeli, MHP’ye yakın Türkgün gazetesine konuştu.
MHP lideri Devlet Bahçeli, NATO’ya ilişkin “Türkiye’nin NATO üyeliği eğer Türkiye’yi NATO içinden gelebilecek muhtemel saldırılara karşı korumanın ötesine geçemiyorsa, bazı NATO müttefiklerimiz en hayati önceliklerimizi ve taleplerimizi görmezden gelebiliyorlarsa, kamuoyunda da bu noktada ciddi bir tepki yükselmişse Türkiye’nin tarihsel vizyonuyla mütenasip biçimde her iki yöne bakma zamanı gelmiştir” dedi.
Bahçeli, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde gündeme getirdiği Türkiye Rusya-Çin İttifakı önerisine dair “Türkiye’nin acil güvenlik ihtiyaçları bulunmaktadır” yorumunda bulundu.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
“Soğuk Savaşın bitişinden itibaren hep bir Yeni Dünya Düzeni’nden bahsedildi. Bununla birlikte 21.yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna geldiğimiz hâlde ortada herhangi bir hukuka, nizama dayalı bir düzen halâ yoktur. 1990’lardan günümüze, ikili uyuşmazlık ve çatışmaların, bölgesel savaşların, krizlerin, katliamların, göçlerin ve diğer insani felaketlerin ardı arkası kesilmemiştir. Uluslararası sistemin anarşik bir yapısı olduğu öteden beri söylenir ve doğrudur ancak bugün gelinen nokta tam bir kaos hâline işaret etmektedir.
“Netanyahu, 6 devlete birden savaş ilan ediyor”
Gazze’de yaşanan soykırım ve insanlık dramı bunun son ve belirgin örneklerindendir. Netanyahu hükümeti sadece Gazze’de insanlığa karşı suç işlemekle yetinmemekte, etrafındaki 6 devlete adeta savaş ilan etmekte, saldırmaktadır. (Filistin, Lübnan, Yemen, İran, Suriye, Katar) Tüm bölgeyi ateşe atacak saldırganlıklara da tevessül etmektedir. Bu cüretkâr saldırılarda, sivil masumlar yanında en üst devlet yetkilileri, müzakere heyetleri, ordu komutanları, bilim adamları, diplomatlar veya gazeteciler de hedef alınıp katledilebilmektedir. Bütün bunlar olurken, savaşları sona erdirme vaadiyle iktidara gelen Trump ABD’si tam kadro İsrail’in yanında yer alıp onun hukuk tanımaz eylemlerine filli destek vermektedir.
Bütün bunlar Türkiye’nin hemen yanı başında yaşanmakta ve ciddi çatışma riskini de beraberinde getirmektedir.
“Kuzeydoğu Suriye’de ikinci bir İsrail yaratmak istiyorlar”
Bakınız Suriye’de bir yönetim değişikliği oldu, 53 yıllık bir totaliter rejim devrildi ve Suriye halkının ezici çoğunluğu bu gelişmeyi bayram havasında karşıladı. Yeni Suriye rejimi, ideolojik bir devlet olmak değil demokratik bir cumhuriyet olmak arzusunu beyan etti. Bu yönetim değişikliğine öncülük eden lider Ahmed El Şara, geçmişteki hatalardan ders aldıklarını, demokrasiye inandıklarını, din, dil ve mezhep ayrımına karşı olduklarını ancak bunun için ülkede birliğin olması gerektiğini beyan etti.
Buna rağmen Suriye’nin Akdeniz sahil bölgesini, güneydeki Dera-Süveyda hattını ve kuzeydoğudaki topraklarını karıştırmak için başta İsrail olmak üzere çeşitli aktörler her türlü oyunu oynadılar.
Kuzeydoğu Suriye’de ikinci bir İsrail yaratmak için ellerinden gelen tüm gayreti ortaya koyuyorlar. Bu bölgede yaşayan halkı da baskı ve zulümle kendilerine köle etmeye çalışıyorlar. Peki bir devletin yöneticilerinin birlik ve beraberlik istemesinden daha doğal ne vardır? Bir devletin bir ordusu, bir başkenti olmalıdır demesinden daha tabii ne olabilir?
İşte bütün bunlar görmezden gelinmekte, yeni Suriye’ye âdeta hayat hakkı tanınmamaya çalışılmaktadır.
“ABD, Batı ve İsrail her gün istikrarsızlık sayfası açıyor”
Soruyorum: bunlar yaşanırken, yıllarca Esad rejimini hedef aldığını söyleyen ABD, Batı ve İsrail ne yapıyorlar? Her gün yeni bir istikrarsızlık sayfası açıyorlar. Golan’ı işgal ettikleri yetmiyor gibi onun ötesini de işgal ediyorlar. Yeni Suriye’nin topraklarında hava harekatları düzenliyorlar. Terör örgütü SDG’yi Türkiye’de başlayan “terörsüz Türkiye” sürecine dahil olmasın diye kışkırtıyor, manipüle ediyorlar. Türkiye’nin milli güvenliğini, egemenlik haklarını, vatandaşlarımızın huzurunu tehdit eden mahfillere ve gelişmelere çanak tutmaktan geri durmuyorlar.
Tüm bu gelişmeler bizim en uzun kara sınırımızın hemen güneyinde cereyan ediyor. Türkiye bilindiği gibi 2016’daki hain darbe girişiminden sonra Suriye topraklarında dört büyük harekâtla tüm bu çabaların aslında boş olduğunu ortaya koymuş, bunun bedelini de ödetmiştir.
Ancak birileri hâlâ akıllanmamakta ısrar etmekte, huzuru ve barış değil, kavgayı ve kaosu beslemektedir. Terörsüz Türkiye’nin terörsüz ve istikrarlı bir bölgeyi inşa edecek olmasından da rahatsızlık duyulmaktadır.
Öte yandan Türkiye’nin kuzeyinde de 2022 yılından beri bir Rusya-Ukrayna savaşı sürüyor. Her iki devlet de Türkiye’nin çok yakın ilişkileri olan devletlerdir ve Türkiye bu savaşın bir an önce bitmesini arzu etmektedir. Dünya şahittir ki bu yönde birçok adımı da atmış bulunmaktadır. Ancak dünyanın bugünkü hali bu konuda da yeterince umut vermekten uzaktır.
Türkiye, tarihin her döneminde dünyadaki mazlum milletlerin vaziyetine ilgi duymuş, gücü yettiğinde bunların imdadına yetişmeye gayret etmiştir. Bu konuda sadece kendi soydaşlarını veya dindaşlarını kollamak biçiminde hareket etmiş de değildir. Bunun en çarpıcı örneği Osmanlı döneminde İspanya’dan kovulan Yahudilere açılan kucaktır.
“Türkiye’nin acil güvenlik ihtiyaçları bulunmaktadır”
Türkiye’nin acil güvenlik ihtiyaçları bulunmaktadır. Türkiye, komşularının toprak bütünlüğünü herkesten fazla isteyen ve bunun için en ağır bedelleri ödeyen bir devlettir. Vasıtalı savaş unsurlarıyla, petro-dolar siyasetleriyle, lobicilikle buna karşı mücadele eden tüm aktörlerle baş başa kalmayı da göze alabilecek kapasitededir. Bununla birlikte, bölgesel olarak daha kalıcı daha uzun soluklu istikrar ve güvenlik bölge devletlerinin dayanışma içinde olmaları ve temel ilkelerde anlaşmalarına bağlıdır.
“Dünyanın ekonomik üretimi doğuya kaymıştır”
Öte yandan dünyanın ekonomik üretimi doğuya, uzak Asya’ya kaymıştır. Japonya, Çin, Güney Kore, Endonezya, Malezya, Singapur, Hindistan, Pakistan hatta Vietnam gibi ülkelerdeki toplam üretim Batı ülkelerindeki toplam üretimi aşmış, katlamıştır. Bunun geri döndürülmesi de şimdilik mümkün görünmemektedir. Eskiden sınırlı alanlarda ve taklit ürünlerde kendini gösteren Asya üretimi bugün en yüksek kalitede en teknoloji yoğun ürünleri içerecek biçime gelmiştir.
Dünyanın kuzey sektöründe ise Rusya tüm sarsıntılara rağmen askeri ve siyasi bir güç olarak varlığını sürdürmektedir. Batı’dan “NATO’nun genişletilmemesi, Rusya sınırlarında askeri yığınaklar olmaması, Rusya dışındaki Rusların varlıklarına zarar verilmemesi” gibi talepleri vardır. Elbette bu talepler, Ukrayna topraklarının işgal edilmesini haklı çıkarmaz. Ancak perde arkasında daha çok boyutlu bir Batı-Rusya mücadelesi olduğu da herkesin malumudur.
Avrasya’nın ortası Türk Dünyasıdır. Bu bölgede artık bugün bir uluslararası aktör olarak Türk Devletleri Teşkilatı bulunmaktadır. Beş daimi üyesi, üç gözlemci üyesi vardır. Bu devletler geleceğe birlikte yürümek istemektedirler. Bunların içinde NATO üyesi olan Türkiye olduğu gibi hem Kolektif Güvenlik Antlaşması (KGA) örgütü üyesi hem Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi olan Kazakistan ve Kırgızistan da vardır. Keza Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan, Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) de üyedirler. Bu etki gücü yüksek yapıların merkezinde Rusya ve Çin’in bulunduğu da bilinmektedir.
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT); Batı, Rusya ve Çin arasındaki mücadelede cazibe ve güç merkezi olabilecektir. Bunun için Avrasya coğrafyasının üç gücünün eşit konumlarda bir araya gelişi esastır. Bunlar Türkiye, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’dir.
“Türkiye’nin her iki yöne bakma zamanı gelmiştir”
Böyle bir ortak zeminin oluşmasıyla birlikte, BDT, ŞİÖ ve TDT, birbirlerinin hukukunu, varlığını gözeten, devletlerin egemen eşitliği ve hukukun üstünlüğü ilkelerine saygılı bir anlayışla dünyayı yeniden bir düzene kavuşturabileceklerdir. Bu süreçte hiçbir egemen devletin bir başka devletin yörüngesinde hareket etmesi beklenmemelidir. Müreffeh ve huzurlu bir bölgenin inşası için Avrasya coğrafyasında eşit paydaşlık sözkonusu olmalıdır.
Burada öncelikli hedef siyasi istişare ve işbirliği ile ekonomide çok boyutlu işbirliğidir. Ancak uluslararası güvenlik alanındaki mevcut kaos hâli sürerse bu birlikteliğin güvenlik boyutunu kazanması da kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir.
Türkiye’nin NATO üyeliği eğer Türkiye’yi NATO içinden gelebilecek muhtemel saldırılara karşı korumanın ötesine geçemiyorsa, bazı NATO müttefiklerimiz en hayati önceliklerimizi ve taleplerimizi görmezden gelebiliyorlarsa, kamuoyunda da bu noktada ciddi bir tepki yükselmişse Türkiye’nin tarihsel vizyonuyla mütenasip biçimde her iki yöne bakma zamanı gelmiştir.”