MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Alırım yanıma üç arkadaşımı İmralı’ya gitmekten imtina etmem” dedi. Grup toplantısında Bahçeli, “Milletvekili arkadaşlarıma, dava arkadaşlarıma, dava insanlarımıza sesleniyorum: İmralı’ya gitmeme izin veriyor musunuz?” diye sordu.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
‘Uçağımızın nasıl düştüğü aydınlatılacaktır’
“Tam bir hafta önce hepimizi yasa boğan elim bir uçak kazası yaşadık. C-130 tipli askeri kargo uçağımız Gürcistan hava sahasında maalesef düşmüştür. 20 kahramanımız şahadete yürümüşlerdir. Üzüntümüz tarifsiz. Her birisinin ayrı hikayesi vardı. Hem asker olarak hem uzmanlık alanlarında iyi yetişmişlerdi. Naaşları 17 ilimizde toprağa verildi. Onlar faziletle ve fedakarca mücadele ettiler. Onlar Türk milletinin göklerde parlayan yıldızı oldular. 20 kahraman şehidimizin her birisine ve Hırvatistan’dan dönerken düşen uçakta şehit olan pilot Hasan Bahar’a cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. Büyük Türk milletinin başı sağ olsun.
C-130 tipi kargo uçağımızın nasıl ve niçin düştüğü, bu elim olayın geri planındaki esrar perdesi kuşkusuz aydınlanacaktır. Bütün ihtimaller dikkatten ve gözden kaçırılmadan incelenecektir. Kaldı ki talep ve beklentimiz de budur.
Şu hususu söylemeden geçemeyeceğim: Askerî kargo uçağımızın düşmesi, kamuoyuna yansımasından hemen sonra, bilhassa sosyal medya vasıtasıyla yapılan maksatlı ve marazî yorum ve değerlendirmelerin iyi niyetten mahrum olduğu çok açıktır. Karanlık mahfillerce üretilen dezenformasyon kampanyasının nerelere kadar uzandığı, nasıl bir yalan ve iftira düzeneğinin harekete geçirildiği, her türlü izah ve ifadeden varestedir.
Resmî açıklamayı ve öğrenme zahmetine tenezzül etmeden, fiili kaza-kırım heyeti gibi yayın ve yorum yapanların, oturdukları yerden bilirkişilik taslayanların, cehil ve cüretkarları saklanamayacak düzeyde ortadadır. Arama-kurtarma çalışmalarının yapıldığı bir süreçte bile milletimize devamlı yalan ve yanlış malumatlar servis edenlerin insanlıklarından dahi şüphe duyulmalıdır. Esasen amaç üzüm yemek değil, bağcıyı zorda bırakmaktır.
Kara günümüzde, acının en ileri derecesinde şehitlerimizin ocaklara düşen ateşinin hepimizi yaktığı bir dönemde, spekülasyon değirmenine su taşıyanlar; neredeyse kesin hükme varanlar; Türkiye’yle ihtiyarı çevrelerle kuklalık yapmak dışında bir işe yaramayan utanmazlardır.”
“Askerî kargo uçağımız düştü mü yoksa düşürüldü mü?” sorusunun cevabı ya da düştüyse buna neden olan amirlerin nelerden ibaret olduğu; yok, eğer dış bir müdahale ile düşürüldüyse fail mihrakların hüviyetleri elbette belirlenecektir. Ona göre de bir eylem planı, inanıyorum ki temin ve tertip edilecektir.
Zorlu ve sıkıntılı günleri devlet ve millet aleyhine bir dedikodu furyasına çevirenlerin maskeleri, ümit ediyorum ki indirilecektir. Devletimize güven ve itibar asıldır. Milletimize doğru ve isabetli bilgiler vermek, komplo teorilerine kapalı durmak ahlaki bir mükellefiyettir.”
“Karakutu’nun deşifre edilmesine eş zamanlı olarak, Kaza-kırım heyetinin rapor formatında hazırlayacağı çalışmaların sonuçlanmasını sabırla beklemek lazımdır. Allah’tan niyazım, milletimizi ve devletimizi görünür-görünmez kaza, bela ve her türlü afetten sonsuz kudretiyle muhafaza etmesi; rahmet ve himayesini üzerimizden esirgememesidir.
Muhterem arkadaşlarım, Türkiye birbirine eklemlenerek ilerleyen güçlü adım ve atılımlarla feleğin çemberini kıracak; yeni yüzyıla Türk milletinin mührü vurulacaktır. Geçmişten duyduğumuz bir pişmanlık, gelecekten dolayı da herhangi bir endişemiz yoktur ve olmamalıdır.
Kültürel zenginliğimiz, sosyal sermayemiz, beşerî çevremiz, ekonomik direncimiz, politik mukavemetimiz, demokrasi müktesebatımız, diplomatik enginliğimiz; hepsinin de fevkinde, millî birlik, kardeşlik ve dayanışma kararlılığımız, ülkemizin mukayeseli ve stratejik üstünlüğünü resmetmektedir. Karamsarlığı devamlı ve sistemli biçimde aşılamaya çalışanların önünde, iman ve irade kuvvetimizle durmaktan başka seçeneğimiz yoktur.
Daha iyi, daha huzurlu, daha güvenli, daha kaynaşmış, daha kucaklaşmış, daha müreffeh, daha gelişmiş ve çok daha yükselmiş bir Türkiye tablosu hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu mühim sorumluluğun icrası ve ikmali hususunda elimizden geleni yapmakla, tarihe ve millete karşı ön şartsız vazife üstlenmiş haldeyiz.
Korkuları canlı tutmak, iyimser havayı zehirlemek, umutları kör etmek ve ön yargıları sürülebilir şekilde kışkırtmak için yeni mevziler arayan; uçurumlarla çevrili yolların temelini kazmaya çalışan kifayetsiz müfterislere karşı azami dikkat etmek zorundayız.”
Süreç açıklaması
“Terörsüz Türkiye hedefi, son yüzyıl içinde yakaladığımız en önemli ve tarihî fırsatlardan birisi, belki de birincisidir. Bu kapsamda ülkemizin makus talihi değişecek, üzerimizde hesap yapan mehnus ve menfur emeller boşa düşecek, Türk milleti göz alıcı ve aynı zamanda kalıcı bir bahar havasına kavuşacaktır. Terörü siyasî nema olarak kullanan, sözde vatansever ve milletsever pozlar veren fesat ve nifak yuvaları Allah’ın izniyle çöküp gidecektir. Niyet hayırlıysa inşallah netice de hayırlı olacaktır.
Suyu bulandırmaya çalışanların suçlayıcı ve küstah siyasî tavırları, milletimiz nezdinde hükümsüz ve itibarsızdır. Bir devlet politikası hâline gelen Terörsüz Türkiye hedefini baltalamak için devreye giren, iyi kisvesiyle dalevereye heves eden siyasî devşirmelerin, devlet–millet kenetlenmesini anlayacak kadar aklî ve fikrî seviyeleri elbette yoktur.
Türkiye’nin bugünkü hassas ve nazik döneminde herkesin sorumluluk ruhuyla, uzlaşmaya yatkın davranış kalıbıyla ve üslup saygınlığıyla hareket etmesi yegâne dileğimizdir. Hep dediğimiz gibi, her şey Türkiye içindir. “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışı bizim siyasetimizin ana omurgasıdır.
Tarihin sararmış ve solmuş yapraklarından araya araya bulup çıkardığımız nice acı veya parlak hatıranın ivmesiyle, istikbalin yol haritasını çizmenin; istiklalimizi ve millî varlığımızı canımız pahasına korumanın derdindeyiz.
Tarih, geçmiş olayların full koleksiyonunu yapar gibi toplanmasıyla sınırlı gösteriler değildir. İkisini birbirinden ayırmak, ayrı ayrı değerlendirmek, zaman zaman da çatıştırmak, fahiş bir yanlış olmanın yanı sıra devlet umurunu ve onurunu hazmedemeyen nevzuhur demokrat yobazların handikap ve hücranıdır.
Bu nedenle Terörsüz Türkiye hedefi, mahut ve malum bir devlet politikası olduğu kadar milletin sarsılmaz, sakatlanamaz politik ve demokratik gayesidir. Türkiye’nin politik sinir sistemini bozmanın peşinde gündemler oluşturanlar; devlet–millet birlikteliğini budamanın peşin hayaliyle geviş getirenler, çok derin bir hayal kırıklığı eşliğinde mahcup ve mağlup olacaklardır.
Terörsüz Türkiye, gülen çocukların, sevinen anaların, huzurlu gelinlerin, sabırla şükür arasında ömür geçiren ümitli babaların remzidir. Terörsüz Türkiye, terörsüz bölge; mazlumların gelecek ve gerçekleşecek olan güvenli ve güçlü hayatlarının bereketli menbaıdır. Yüz yüze, kuyruğa girip gelinmiştir. Çıktığımız sahilde gemiler yakıldığından geriye dönüş imkânı da kalmamıştır.
Bugün 17’nci toplantısını yapacak olan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu artık son düzlüğe girmiştir. Hazırlanması gündem olan sınırlı; millet–devlet hassasiyeti ve hükümranlık haklarıyla ihya edilmesi gereken yasal, hukukî ve demokratik çerçevenin, önümüzdeki sürecin yol haritası olması hepimizin ortak kanaat ve kararıdır.
Ondan sonra İmralı’ya gidecek heyetin teşekkül ve tespitinin yapılması da muhtemeldir. Günlerdir süregelen “İmralı’ya gidilsin mi, gidilmesin mi?” tartışmalarına bir nokta koyulmalıdır. Dürüst ve samimi ölçülerde Terörsüz Türkiye hedefinin hayat ve zemin bulması isteniyorsa, İmralı’ya gidilmesine ayak sürmenin hiçbir manası olmayacaktır.
Sürecin asıl muhataplarından birisiyle doğrudan temas kurulamayacaksa sonuç nasıl alınacaktır? İlerleme nasıl kaydedilecektir? Şayet Meclis’te kurulan komisyon bu çerçevede karar alamazsa, hiç kimse bu ziyarete yanaşmazsa, herkes üç maymunu oynamanın merakında ısrar ederse açık açık söylüyorum:
Alırım yanıma üç arkadaşımı; kendi imkânlarımızla İmralı’ya gitmekten, çekinmekten, bir masa etrafında yüz yüze gelmekten imtina etmem.”







