Mümtaz’er Türköne, MEDYASCOPE.TV‘de “Kürt yanım” başlıklı yazısında kişisel ve siyasal geçmişinden yola çıkarak, “bir Kürt olarak yaşama” kararı aldığını açıklıyor. PKK’nın fesih kararıyla yeni bir sürecin başladığını belirten Türköne, bu gelişmenin arkasındaki en önemli siyasi aktörün Devlet Bahçeli olduğunu ifade ediyor.
Türk milliyetçisi sıfatıyla, hayatımın geri kalanını bir Kürt olarak yaşamaya karar verdim.
Referansım, doktriner Türk milliyetçiliğinin kurucusu Alpaslan Türkeş’in şu meşhur sözü: “Bir Kürt ne kadar Kürt ise, ben de o kadar Kürdüm; bir Türk ne kadar Türk ise bir Kürt de o kadar Türktür.”
Bu topraklarda ırkçılığa, kafatasçılığa, soy-sop fantezilerine yer olmamalı.
Ezberler değişecek, hiç olmazsa unutulan sağlam referanslar hatırlanacak. Önümüzde tek yol bu, geri kalanı dipsiz uçurumlardan ibaret.
Anadan-babadan Oğuz neslinden, 6 erkek evladın üçüncüsü olarak dünyaya geldim. Kardeşlerimle aynı yer sofrasında aynı sahana kaşık salladık, arada birbirimizin kafasını-gözünü yardık. Şehir şehir, mahalle mahalle sık sık değişen çevremize birbirimizle sırt sırta vererek uyum sağladık. Evin içindeki kavgalarımız, dışarda mahalle kavgalarının idmanı oldu.
Hepsi hayata ve bugüne dair bir siyaset tecrübesi.
Bölgemizde, yan mahallelerde yeni bir düzen, yepyeni binalar, yeni pazar yerleri inşa ediliyor. Sırt sırta vereceğiz; yoksa bize nefes bile aldırmazlar. Ülkemizi ve geleceğimiz için kader denk pervanesinin döndüğü andayız.
Kardeşlik, sorgusuz sualsiz teslim olduğunuz bir kaderdir. İradenizin, hesabın-kitabın, tercihin dışındadır. Ayrıca bildiğimiz evrensel hukuku da içinde barındıran, kendine özgü bir hukuku vardır ve bu hukuk bugün benim için bir Türk olarak sadece kardeş değil aynı zamanda bir Kürt olmamı da önüme sorumluluk ve vazife olarak koyuyor.
Kolay değil, yüz yıldır dayak yiyen kardeşimle birlikte yeni bir yola koyuluyoruz.
Bahçeli’nin rolü
Ayrıntılara ve geride kalanlara dair “kulis” adı verilen dedikodulara takılmayın. Gemiler yakılmış, yol açılmış. PKK, kongrede fesih kararı vermiş. Verilmeseydi mutlaka bir savaş ilanı gelirdi.
Silahların teslim edilmesi, PKK kadrolarına güvenceler ve imkânlar sunulması devleti yönetenlerin bileceği iş. Ortada olağanüstü bir başarı ve artık her şeye yeniden başlamamızı mümkün kılacak bir sonuç var.
Önümüze bakacağız.
Hakkı teslim edelim:
Bu başarı öncelikle Devlet Bahçeli’nin eseri. Yolu açan, arada hendeklere kendi bedenini koyup engelleri düzelten o oldu. Onun ısrarı ve kararlılığı olmasaydı, onca mesafeyi kısa zamanda aşıp bu sonucu elde edemezdik.
Bahçeli’nin rolü, milletin kaderini sırtlayıp bu emin limana getirmekten ibaret değil. O sadece geçtiğimiz yolu açmadı, bir de gelecek için yol haritasını en detaylı hatlarla çizdi. Bayramda Türkgün’de yayımlanan üç metin, Süreç’in gelecek perspektifi, daha ötesi mutlaka uygulanması gereken eylem planı olarak dönüp dönüp okunmalı. (MHP, sıklıkla başvurulacak bu metinleri mutlaka bir broşür halinde basmalı.)
İnsan hakları, hukuk devleti ve demokrasi.
Hamaset yapmadı, gündelik politikanın kirini-pasını bulaştırmadı, açık ve net bir program koydu önümüze.
Doğrudan DEM’e Türkiye partisi olma tavsiyesi bile çok önemli. Rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in DEM’in Türkiye yüzü olduğunu hatırlamak bile, insanın içini ısıtıyor.
Bahçeli’nin kaleme aldığı metinlerde gözden kaçmaması gereken çok daha fazlası var.
Meselâ bütün tartışmaları tek kalemde bitiren bir vatandaşlık tanımı: “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir.”
Bu metinler, 21. yüzyılın ilk çeyreği sona ererken, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulus devlet niteliğini, çağın şartlarına uygun olarak yeniden sabitleyen perspektifi içeriyor. Demokrasi ve hukuk üzerine modern, akıllı, sağlam ve zengin bir ulusun bileşenlerini sıralıyor.
Beyaz Türklerin muhalefeti
Ülkü Ocakları’ndan yetişme eski dostlarımdan Süreç’e şiddetle karşı çıkanlar, itirazlarını iyi niyetle dile getirenler var. Elbette Süreç, zıt fikirlerle, itirazlarla ilerleyecek. Tartışmalar olacak. Çözüm bu tartışmaların ışığında daha da sağlıklı hale gelecek.
İki tür itiraz var: Birincisi meseleyi Türkiye’nin birliğine ve dirliğine yönelik bir tehdit olarak algılayan, kendince gerekçeleri olan, benim arkadaşlarım gibi muhalefet edenler. Bu itirazların en düzgünü ve derli toplusu Turan Çömez’in peş peşe sıraladığı itirazlar ve eleştiriler. İkincisi ise süreci basit bir istismar aracı olarak gören, gündelik çıkar arayışlarına malzeme yapan, “bu tezgâhtan payımıza ne düşer” hesabında olan, suret-i hak nümayişçileri. Aralarında, Kürtleri ikinci sınıf vatandaş statüsünden kendilerine kibir ve üstünlük devşiren, sahil yörelerinde mebzul miktarda bulunan Beyaz Türkler var.
İyi niyete ve mantıklı gerekçelere dayanan eleştirileri karşılamak ve endişeleri gidermek Kürtler olarak, -ben de artık Kürt olduğuma göre- bizim görevimiz. İkincileri ne yapacağız? Sürecin tuzu-biberi olacaklar; eğleneceğiz.
Şu Kürtlere Akdeniz’e ulaşma imkânı veren Davut Koridoru efsanesini, “Kürtler devlet kuracaklar” korkusunu, emperyalizmin yeni tezgâhı tezlerini ciddi ciddi tartışmak isteyenlerin sesleri ortalığı kaplayacak. Yine de kervan yoluna devam edecek.
Şu itiraz doğru. PKK’nın feshiyle mesele çözülmedi; tersine yeni başlıyor. Öcalan “silahlı mücadelenin yerine demokratik mücadele” mottosunu koydu. Öcalan’ın Süreç’i yerleştirdiği zemin ile Bahçeli’nin projeksiyonu örtüşüyor: Demokrasi, hukuk ve insan hakları. Kelimelerin kurşunlardan daha etkili olduğu bir zeminde ilerleyeceğiz.
Türklerden sonra sıra Kürtlerde
Cumhuriyet, Türkleri bir ulus haline getirmek üzere Türkleştirdi. “Türklerin Türkleşmesi daha yeni gerçekleşti. Kürtler bu uluslaşma sürecinin dışında kaldı. Türkler bir ulusa dönüştü ama devleti ulus-devlete dönüştüremedi. Hukuksuzluğun, adaletsizliğin kol gezdiği bir otokraside ulus, vatandaşı olduğu devletin sahibi değildir.
Kürtler yüz yıllık tecrübeleri ile, ulusun bir parçası olmak için devletin demokratikleşmesini şart koşuyorlar. Yerden göğe kadar haklılar. Ortaya çözümü demokratik hukuk devletine bağlı bir denklem çıkıyor. Türkler için de devleti demokratikleştirecek güç Kürtlerin elinde. Eğer devlet, tasada ve kıvançta bir, kader birliği yapmış tek bir ulusa dayanarak ulus devletler çağında güç ve şevket kazanmak istiyorsa hukuku her şeyin üstünde tutacak ve halkının iradesine teslim olacak, yani demokratikleşecek.
Annesinden, ninnilerle öğrendiği dili yasaklayarak, aşağılayarak bir halkı onurdan ve eşit vatandaşlık haklarından mahrum bıraktık. Daha nice nice melanetler işlendi. Kendinizi Kürtlerin yerine koyup karar verin:
Ne yapmak gerekir?
Sürecin silahlı, külahlı kısmına çok fazla takılmayın. Asıl güç bu yapıcı iklimi besleyecek olan halkın elinde. Elimizdeki en güçlü silah ise Kürtleri hedef alan geniş kapsamlı bir Sempati ve Empati Taarruzu.
Anayasa maddeleri, federalizm, adem-i merkeziyetçilik gibi kavramlar sadece eski alışkanlıklarla silahlı mücadele sürdürmek isteyenlerin ellerine geçirdikleri cephanelerden ibaret. Silah bırakan PKK’lılar bu yeni cephaneyi bol bol kullanacaklar. Siz empatinizi ne kadar ilerletebiliyorsunuz, ona bakın.
Hatta daha ötesi benim gibi bir Kürt olarak bakmayı deneyin.